Smooth Jazz'ın Tarihi Özel
'Smooth jazz', tarih kitapları yazıldığında genellikle karalanmış, küçümsenmiş bir caz türü olarak tarihe geçecektir.
'Smooth jazz', tarih kitapları yazıldığında genellikle karalanmış, küçümsenmiş bir caz türü olarak tarihe geçecektir. Bu talihsiz bir durum, çünkü 'smooth jazz'ın önde gelen isimlerinin çoğu, yetenekleri ve virtüöziteleriyle çok daha geniş çapta tanınmayı hak eden fevkalade yetenekli enstrümanistlerdir.
Doğası gereği 'smooth' bir müzik olduğu göz önüne alınırsa, bu kadar aşırı tepkilere maruz olması gariptir.
Ancak, 'smooth jazz'a yönelik düşmanlık şaşırtıcıdır çünkü özünde rahatsız edici hiçbir şey yoktur bu müziğin. Diğer 'aşırı' caz türleri kadar yıpratıcı veya meydan okumaktan uzak, apolitik ve naziktir.
'Smooth jazz'ın az sayıda eleştirmeni olsa da, 1980'lerin sonu ile 2000'lerin başı arasındaki popülaritesinin zirvesinde, özellikle Amerika'da çok etkili bir radyo formatı haline geldi ve adı geçen müzisyenlerin albümleri gerçek anlamda kamyon dolusu satış yaparak büyük bir izleyici kitlesini kendine çekti.
Smooth Jazz nedir?
Smooth jazz'ın kökleri 1960'lı yılların başına kadar uzanır. O dönem bebop merkezli caz, pop ve rock müziğin yükselişiyle sektörel olarak marjinalize olmuştu. Bazı caz müzisyenleri popüler kalabilmek için plâk şirketleri ve yapımcıların da yönlendirmesiyle günün hit şarkılarının enstrümantal cover'larını kaydetmeye başladı. Oldukça kolay dinlenen bu müziğin ortaya çıkışı, Brezilya'dan Antônio Carlos Jobim, João ve Astrud Gilberto tarafından taşınan ultra yumuşak ve pürüzsüz bossa nova soundunun güneyden gelişiyle aynı zamana denk gelmiştir.
Bossa nova'nın armonik yapısı cazdan ilham aldı ve West Coast caz okulunun önde gelen isimlerinden biri olan saksafoncu Stan Getz gibi müzisyenlerin bu müziğin karşı konulmaz ritmine kapılması hiç de şaşırtıcı değildi. Getz, 1963'te gitarist Charlie Byrd ile birlikte "Jazz Samba" albümünü çıkarınca "Desafinado" hit oldu ve bu durum ise havalı ve oldukça 'smooth' bir caza dönüşerek Bossa Nova dalgasını daha da hızlandırdı. The Beatles ve The Rolling Stones gibi rock gruplarını dinlemek istemeyenler için bir tür panzehir haline geldi. Diğer sebep ise, müzik giderek gürültülü hale geldikçe bu tür caz iyice 'smooth'laştı.
Yapımcı Creed Taylor'ın CTI şirketi için ticari müzikler kaydeden gitarist Wes Montgomery dahil, 1960'larda Stan Getz'i caz-pop benzeri melez müzikleriyle birçok kişi takip etti. Yoğun eleştiriler alsa da Wes Montgomery hedef kitlesini genişletmek ve albüm satmaktan memnundu. Benzer bir virtüöziteye sahip George Benson 60'ların sonlarında CTI firmasına katıldı ve popüler pop malzemeyi yeniden işleyen caz türünün önde gelen isimlerinden biri oldu.
1960'lı yıllar yerini 1970'lere bırakırken, Miles Davis ve diğerleri caz-rock ve füzyon çağını başlattı. Füzyon birçok biçimde ortaya çıktı: Miles Davis zorlayıcı bir avant-funk türünü keşfederken, bazı müzisyenler yeni türün pürüzlü taraflarını yumuşatarak daha hafif, daha ticari ve radyolarda çalınabilecek bir geçişi lde etti. Klavyeci ve aranjör Bob James, 'smooth' füzyonun önde gelen parıltılı isimlerinden biriydi ve R'n'B hitlerinin cover'ları, yeniden canlandırılan klasik müzik parçaları veya çarpıcı 'pop-tinged' orijinal materyal ile hatırı sayılır başarı elde etti.
James, şimdi 'smooth jazz' olarak adlandırılan şeyin öncüsü olan bir müzik tarzıyla 1970'lerdeki çapraz başarının tadını çıkaran benzersiz bir sese sahip çok sayıda süper yetenekli enstrümanistten sadece biriydi. Diğerleri arasında (1970'lerin sonlarında CTI'dan Warner Bros.'a geçip kayıtlarına vokal eklemeye başladığında süperstar olan) George Benson ve diğer usta gitaristler Lee Ritenour, Eric Gale, Larry Carlton ve Earl Klugh gibi isimler vardı.
Bununla birlikte, 'smooth jazz' tarihi bakımından, aralarında David Sanborn, Stanley Turrentine, Grover Washington Jr, Hank Crawford, Ronnie Laws ve Tom Scott'ın da olduğu parlak saksafonculardan da bahsedilmelidir. Bu isimler, 'smooth jazz' dediğimiz şeyin kurucu babalarıydı. Çalışmaları, beklentilerin zorbalığı yüzünden zarar gördü. Pek çok hardcore caz hayranı cazın daha hızlı, daha gürültülü ve daha karmaşık olmasını bekliyordu. Ancak "fusion lite"ı reddedenler asıl noktayı kaçırıyordu; Bob James, Grover Washington ve diğerleri de 'strict jazz' çalmıyordu. Kategorizasyona meydan okuyan melez bir müzik yapıyorlardı. İçinde elbette caz unsurları vardı ama aynı zamanda pop, rock, disko, latin ve klasik müziğin DNA'sından da faydalanıyorlardı. Ve, bu unsurları genellikle ustaca ve kusursuz şekilde bir araya getirerek ne kadar sıkı çalıştıkları görmezden gelindi. 'Smooth jazz'ın bu erken öncüleri, müziklerinin köklerine ihanet etmiyorlar ama yaşadıkları çağda geçerli kalmanın yolunu arıyorlardı. Ve ayrıca, en önemlisi, hayatlarını kazanmak ve en değişken endüstri müzik sektöründe hayatta kalmak istiyorlardı.
Bu durumun ne kadar kararsız gelişebileceği, 1980 yılına geldiğinde, birçok büyük plâk şirketinin caz müzisyenleriyle yeni sözleşme yapmaması gerçeğine yansıdı, füzyon patlaması azalmaya yüz tuttuğunda CBS firması katalogundaki çoğu caz müzisyeninden kurtulmuş, sadece Miles Davis, Herbie Hancock ve Ramsey Lewis gibi isimleri muhafaza etmişti. Ancak, bir anlamda, başıboş kalan füzyoncuları sahiplenmek için yeni firmalar da ortaya çıkmaya başlamıştı.
Bu firmalardan biri, klavyeci Dave Grusin ve davulcudan yapımcıya dönüşen Larry Rosen'ın kurduğu GRP (Grusin-Rosen Productions) idi. Bu firma kısa sürede 1980'lerde yeni yeni ortaya çıkan 'smooth jazz' fenomeninin merkezine dönüştü ve bünyesine Tom Scott, Lee Ritenour, David Benoit, Spyro Gyra, George Howard ve Yellowjackets gibi isimleri kattı. Ancak, o on yılın en büyük 'smooth jazz' hiti, uzun ve bukleli saçlarıyla Barry White'ın eski takımından Kenny Gourlick isimli bir saksafoncudan gelmişti. 1986 tarihli "Duo Tones" albümü ABD'de platin plâk kazandı ve hit single çalışması "Songbird"ü yayınladı. Gourlick, o dönem muazzam miktarda plâk satmasına rağmen, cazın ağır abileri ve hayranları için kolay bir hedef haline gelmişti. Esasen Kenny G. olarak bilinen bu adam, "Songbird"ün olağanüstü başarısından para kazanmak isteyen çok sayıda taklitçiye kapı açmış oldu ve 1990'larda 'smooth jazz'ın popülaritesinin artırmasını sağladı.
O zamana kadar bu müzik, önceden programlanmış davul makinelerini, sequencers ve synthesizerları kucaklayan daha çağdaş ve progressive bir sese sahipti, ancak yine de aynı dönem Bob James liderliğindeki 'smooth jazz'ın süper grubu olan ve daha organik bir yaklaşımla cazda yeni dalgalar yaratan Fourplay isimli grubu durdurmadı.
'Smooth jazz' popülarite bakımından 2000'lerin başında zirveye ulaştı ancak klavyeci Jeff Lorber, saksafoncular Boney James ve Richard Elliot, gitarist Chuck Loeb ve vokalist Will Downing (bu ikincisi, 'smooth jazz'ın sadece enstrümanstlerin alanı olmadığını da kanıtlıyor) sektörde hâlâ başı çekiyor. Şarkıcı-söz yazarı Lindsey Webster ve gitarist Tyler Reese gibi heyecan verici genç yetenekler, kararlı smooth-jazzer'ların yeni neslini temsil ederken, George Benson ve Bob James bile hâlâ sektörde güçlü kalmaya devam ediyor.
Müzik her zaman devrim ve sosyal yorumlarla ilgili değildir. Yumuşak ses manzaraları ve akıcı melodileriyle 'smooth jazz' gevşemeyi hızlandırır, kan basıncını düşürür. Büyük davulcu Art Blakey'nin dediği gibi, "gündelik hayatın tozunu süpürür".
Bu yazının orijinali udiscovermusic isimli müzik portalında yayınlanmıştır.
Ahmet Demir
Cazseverdir.
Son Ekledikleri: Ahmet Demir
Yorum Ekle
Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.